ATEŞ VE SUYUN HİKAYESİ
Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa
Demiş ki suya:
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol...
Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa
al demiş;
Yüreğim sana armağan...
Sarılmış ateşle su birbirlerine
sıkıca, kopmamacasına...
Zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de
alıp gitmiş uzak diyarlara su...
Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
Aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
Bir gün gelmiş, suya varmış yolu
Bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.
Ve o an anlamış;
aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını....
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.
İşte o zamandan beridir ki:
Ateş sudan,
su ateşden kaçar olmuş..
Ateşin yüreğini sadece su,
Suyun yüreğini
Sadece ateş alır olmuş...
|
bİ tane daha güzel hikeye...
2 KUM TANESİNİN SEVGİLERİ...
Günün birinde bir çölde iki kum tanesi karşılaşmış ve birbirlerini çok
sevmişler uzun bir süre çok yakın olmuşlar. Birbirlerini yanlarında,
canlarında olarak sevmeyi öğrenmişler. Derken bir rüzgar çıkmış kum
tanelerinden biri yerinde kalırken diğeri biraz uzağa savrulmuş. Çok
uzak değillermiş ama yinede göremiyorlarmış birbirlerini. Sevgileri hiç
azalmamış yine sevmeye devam etmişler. Birbirlerine ulaştırabildikleri
sesleriyle, haberleriyle yaşıyorlarmış ve artık görmeden seslerinde
sevmeyi öğrenmişler.
Bir gün biri diğerine "sevdamız sonsuza erişmesi için aynı anda bir
dilek dileyelim" demiş. Ikisi de aynı anda bir dilekte bulunmuşlar ve
tam o sırada bir fırtına çıkmış. Bu kavuşmamız, sevdamızın sonsuza dek
sürmesi olabilir diye ikisi de kendilerini fırtınaya bırakmışlar.
Gözlerini kapayıp fırtına dindiğinde sevdalarının yanı başında olmuş
olmayı arzulamışlar. Fırtına o kadar kuvvetliymiş ki o güne kadar
yıllarca yerlerinden kıpırdamayan kumlar bile başka yerlere
savruluyorlarmış.
Fırtına günlerce sürmüş kum taneleri de oradan oraya savrulup durmuşlar.
Ikisini de bir sabırsızlık sarmış. Fırtına durmuyor aksine artıyormuş.
Fırtına dinmek bilmedikçe onlarda sabırla sevmeği öğrenmişler. Günler
geçmiş sonunda fırtına durmuş gözlerini açtıklarında ikisi de başka
alemlerde bulmuşlar kendilerini. Bu fırtınanın onları birleştireceğine
o kadar inanmışlar ki birbirlerini yanlarında bulamayınca yüreklerinde
derin bir acı hissetmişler ve acıyla sevmeği öğrenmişler. Kendilerine
birazcık geldiklerinde ikisi de bu fırtınayla başka başka yerlere
savrulduklarını anlamışlar. Biran ölmek istemişler ama sonra
birbirlerini hiç görmeden,mesafelere, engellere rağmen sevmeği
öğrenmişler. "Eskisi gibi bağırsakta sesimiz ulaşmaz ki birbirimize"
demişler. Ikisi de yeni yerlerinde kimseyle konuşmamışlar ve yıllarca
hep susmuşlar. Hep yeni bir fırtına ümidiyle birbirlerine ihanet
etmeden beklemişler. Böylece umutla sevmeği öğrenmişler.
Yıllar geçmiş ama sevgileri hiç geçmemiş. Birbirlerinden hep umutlu olarak yaşamışlar.
Bir gün ikisi de birbirlerinden habersiz aynı anda gözlerini kapamışlar ve kavuşmak için
yeniden fırtına çıkmasını dilemişler. Beklemişler beklemişler ama fırtına bir türlü çıkmamış.
Kendilerini tüm benlikleriyle fırtınaya bırakmak için oldukları yerde dönmüş durmuşlar
ama hepsi nafile küçük bir rüzgar bile çıkmamış. Sonunda durmuşlar ve gözlerini açmışlar.
Sevdiklerinin, sevdalarının, yıllarca beklediklerinin tam karşısında durduklarını görmüşler
ve hemen ikisi de yıllar önce diledikleri dileği anımsamışlar.
Dilek şöyleymiş "Allah'ım bizi birbirimize her şeyiyle sevmeği
öğrendiğimizde kavuştur. Öğle kavuştur ki sevdamız sonsuza erişsin."
Sonunda anlamışlar ki birbirlerinden çok uzaklarda geçirdiklerini
sandıkları yılları aslında birbir yanı başlarında geçirmişler.
Dileklerinin kabul olması için yılların geçmesi gerektiğini öğrenmişler
çünkü onlar sevmeği her şeyiyle öğrenmeği dilemişler.
Dilekleri kabul olmuş umutla, sabırla, acıyla, yakında, uzakta...her
şeyiyle sevmeği öğrenip birbirlerine kavuşmuşlar.
Sevmeği bildikten sonra mesafeler, acılar, yıllar, aylar...asla sevdayı
söndürmez ama sevmeği bilmedikten sonra yanı başında ki sevdiğini bile
yıllarca göremeyebilir insan...
demek ki hayat yaşamaya değermiş...şimdi küçük bi gülümseme tuttu beni.
FELAKET
Felaket.
Önce azar azar başlıyor kaşıntı, geceleri.
Sonra artıyor.
Kaşımak da bir zor ki kulağın içini.
Bir türlü geçmiyor.
'Ne yapsam acaba?' diyorum.
Günler geçtikçe daha da artıyor.
Doktora gitmeye karar veriyorum. Arkadaşlarıma soruyorum
'Tanıdığınız iyi bir kulak burun boğazcı var mı?' diye. 'N'oldu ki?' diye soruyor
arkadaşlarım. 'Kaşınıyor kulağım' diyorum. 'Uyuyamıyorum geceleri,kulak kaşınmasından!' Bir doktorun adını söylüyor bir tanesi.
'Çok iyi doktordur' diyor. 'Kimsenin çözemediğini çözer,iyileştiremediğini iyileştirir.'
Gidiyorum doktora.Gözlüklü, şirin bir amca.Elinde bir büyüteç, kulağıma bakıyor.
Şaşırıyorum önce. 'İçinde kaşıntı var' diyorum. 'Öyle büyüteçle ne anlayacaksınız ki?'
''Yok' diyor, 'Ben çoktan anladım ne olduğunu da, şimdi daha iyi görmek
İçin bakıyorum.' 'Nedir?' diyorum doktora.
'Eski sözler kaçmış kulağınıza' diyor.
'Nasıl yani?' diyorum.
'Kimin sözleri?'
'Bakacağız' diyor.
Sonra bir alet çantasından kocaman, ucu ince, cımbıza benzer bir alet çıkarıyor.
'Yan durun. Kıpırdamayın' diyor bana. Biraz irkiliyorum.
'Eski sözler' diyorum, 'Ha?' Cımbızın ucu kulağıma giriyor,canımı acıtmıyor nedense.
'Bir erkek sesi bu' diyor. Sanki bir uğultu duyuyorum.
Cımbızı çıkarıyor kulağımdan. 'Yalan kaçmış kulağınıza!' diyor doktor.
Yalana bakıyorum.
Küçücük bir şey gibi gözüküyor.
'Vay be! Günlerdir kulağımı kaşındıran bu muymuş? Hangi yalan peki?' diyorum.
'Durun, bekleyin' diyor doktor. 'Dikkatli olmamız lazım. Tekrar kulağınıza
kaçabilir. Önce şu deney tüpünün içine koyalım. Sonra serbest bırakırız.'
Yalanı tüpün içine koyuyor.
Kapağını da kapıyor tüpün.
Serbest kalıyor yalan.
'Seni seviyorum' diye cılız bir ses geliyor tüpün içinden.
'Yalanmış ha?' diyorum.
Kulağım bile anlamış, kalbim hala anlamıyor
İCLAL AYDIN
MUTLULUK
Mutluluk İçimizde
İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş
Hepsi şikayetçi hep bıkkınmış......
Birgün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler...
Saklayalım, zor bulsunlar...
Zor buldukları için belki kıymetini bilirler diyerek başlamışlar
tartışmaya...Sorun büyükmüş...Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü...
Kimisi:
'' Everest''in tepesine saklayalım'''' demiş, kimisi:
'' Atlas Okyanusu''nun dibine'''' demiş.
Tac Mahal''in kubbesi, Mekke sokakları, ıtalyan sofrası...
Bir hastanenin yenidoğan odası, dondurma külahı,şarapşişesi..
Sigara paketi, lale bahçesi...
Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş...
Derken meleklerden biri:
'' içlerinde saklayalım'''' demiş... insanoğlunun içine saklayalım...
'' Kimsenin aklına gelmez içine bakmak!!!''''
İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış...
Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor.Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü...
Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk...
Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasının evinde, ne de başka bir
şeyde... içimizde saklanmıştır mutluluk
yine bişey diyeceğim; çok tutma bence içindeki gök gürültüsünü, aklını değil yürüeğini dinle...ve bana doğru gel.
GERÇEK AŞK
Bu hikaye Avustralya'dan;
Bir kız ve bir delikanli, bir motorsıkletin üzerinde 180 km hızla gidiyorlar
Ve aralarinda şöyle bir konuşma geçiyor;
Kız: lütfen yavaşla, ben korkuyorum
Delikanlı: Hayır, bak ne kadar eglenceli
Kız: Lütfen, lütfen, çok korkuyorum
Delikanlı: Peki, beni sevdigini söyle
Kız: Seni çok seviyorum, lütfen yavaş
Delikanlı: şimdi de bana sıkıca sarıl
Kız delikanlıya sıkıca sarılır
Delikanlı: şapkamı alıp, kendine takar mısın ? Başimi çok sıktı..
Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çikti: Motorsıklet kazası;
Motorsıklet, fren arızası nedeniyle, bir binaya çarpti. Üzerindeki 2 kişiden sadece
Biri kurtuldu..
Gerçek ise şöyleydi; Yolun yarısında, delikanlı frenlerin bozuldugunu anlamış ama
Bunu kıza belli etmek istememişti..
Bunun yerine, kızdan kendisini sevdigini söylemesini istemiş ve kendisine son defa sarılmasını istemişti.
Sonra da kendi ölümü pahasina, kızın başlıgı takmasını ve hayatta
Kalmasını saglamıştı. Işte gerçek aşkın anlamıda bu...
Yine dayanamayacağım; Ölmeye giderken bile onu düşünmek, sevginin sonsuzluğunu gösterir.Ne mutlu onlara gerçektende seviyorlarmış...